Küresel Açlık ve Yoksulluk

“Dünyayı besleme ve yenilenemez kaynakları koruma yeteneği elimizin altındadır”
Miguel Altier
Bundan on bin yıl önceydi. Avcı-toplayıcı bir kadın vahşi doğada uzun bir gezinti sonrası sepetinde biriktirmiş olduğu tohumları eve götürmenin sevinciyle yürüyordu. Birden ayağı bir taşa çarptı, sendeledi ve elindeki tohumlar yerlere saçıldı.


Düşen tohumları toplamaya başladı kadın. Üzüntü içinde toplayabildiği kadar tohumu sepetine doldurmaya başladı. Hırsla yerde dolaştırırken ellerini, bazı tohumlar topraktaki yarıklara girdi, bazıları yumuşak ve verimli toprağa gömülmeye başladı. Sonbahar ve kış geçti aradan, yağmurlar yağdı, suya doydu topraklar. Ertesi yıl aynı yerden geçen kadın ilginç bir şeyle karşılaştı. Sepetinden dökülen tohumlar yeşermiş ve başak bağlamıştı. İnanamadı gözlerine. Denemekten zarar gelmez diyerek bu sefer kendi isteği ile sepetindeki tohumları aynı yerde etrafa saçmaya başladı ve ertesi yıl aynı sonuca ulaştığını sevinçle gördü. Bu olay, Ortadoğu’nun Bereketli Hilal’inin bir yerlerinde yaşandı ve yiyecek için tohum ekimi ve hasadının, yani tarımın başlangıcını oluşturdu (Madeley, 2002; Diamond, 2007).
Tarım, yukarıda anlatılan hikâyeden sonra çok mesafe kat etti. İlk dönemlerde esas amacı topraktan bir şeyler almak olan tarımsal üretim yaklaşımı endüstri devrimi ile birlikte dönüşüm geçirmeye başladı. Geniş alanlarda yürütülen tarımsal faaliyetin ana dinamosunu kırsal alanda bulunan insanlar yürütüyordu. 20. Yüzyıla girerken dünya nüfusu hızla artmaya başladı. Malthus’un ifade ettiği gibi gıda üretimi aritmetik olarak artarken nüfus geometrik olarak artıyordu. Bu durum milletleri tedirgin etmeye başladı. 20. Yüzyılın özellikle ikinci yarısından itibaren tarımsal verimliliği artırma yönünde önemli adımlar atıldı. İlk önce ikinci dünya savaşında askerlerin bit ve pireden korunmasına yardımcı olan DDT’nin (Dichloro Diphenyl Trichloroethane) tarımsal ürünlere zarar veren haşereleri etkisiz hale getirdiği sevinç içinde tespit edildi. Bu bir devrimdi. Winston Churchill, DDT’yi “sihirli toz” diye adlandırıyordu. Bunun devamında ABD’nin başı çektiği Marshall yardımları ile gelişmekte olan ülkelere traktör yardımı yapıldı. Bu durum konvansiyonel tarımdan makinalı modern tarıma geçişin ilk aşamalarıydı. Ardından 70’li yılların sonundaki Yeşil Devrim, yani pestisit (tarım ilacı), gübre ve makinalı tarım sayesinde tarımsal anlamda verim rekorları kırılmaya başlanan dönem.
Tüm bunlar tarımı geliştirirken aslında gezegenimizden bir şeyleri yavaş yavaş alıp götürüyordu. Birim alandan alınan verim artarken, bilinçsiz toprak işleme ve sulama yüzünden paralel şekilde birim alandaki verimli toprakları yıldan yıla kaybetmeye başladık. Sihirli tozlarla temiz ve hastalıksız ürün elde edelim derken, doğadaki muazzam besin zincirini kendi ellerimizle koparttık. Doğayı yoksullaştırdık. Ama bunlardan da önemlisi kırsal alandaki insanları derin bir yoksulluğa ittik. Çünkü Batılı ülkelerdeki kırsal alan kavramı insanların kafasında bacasız fabrika imgesiyle aynı anlama gelmeye başladı. Çünkü modern tarımla birlikte çok geniş topraklar ve çiftlikler sadece iki üç kişi ile idare edilebilir hale geldi. Modern tarım küçük çiftçiyi ya da kırsal kesimdeki topraksız insanı yoksullaştırırken birilerini zengin ediyordu. Ortak Tarım Politikası kapsamında sübvansiyonların dörtte üçü AB çiftçilerinin dörtte birine akar, yani büyük çiftçilere. Rekabet etmeye çalışan küçük çiftçiler çoğu kez kendilerini iflasa sürükleyen ödenmez borçlara girerler. Bunun sonucu olarak toprakları, en büyük ve en zengin çiftliklerle birleştirilir. Çöküş dramatiktir. Bu durumla paralel olarak özellikle Avrupa’da tohum üreten birçok aile işletmesi kapandı. Bunun yerini tek tip tohum üreten ve tekel olan büyük işletmeler aldı ve sonuç olarak biyoçeşitlilik azaldı. Unutulmamalıdır ki biyoçeşitliliğin azalmasına yol açmak bindiğimiz dalı kesmekten farksızdır (Vallvé, 1993).
Yoksullaşmanın, büyük işletmeler ve tekellerin hegemonyası altında ezilmenin sonucu olarak küçük çiftliklerin içinde yer aldığı çok dramatik olaylar yaşanmıştır. Örneğin, Andra Pradeş’te (Hindistan), yüksek kazanç vaadiyle geniş alanları, böcek saldırısına karşı direnci olmadığı ispatlanan tek bir pamuk meleziyle ekmeye teşvik edilen pamuk üreticileriyle birlikte köylü çiftçiler arasında bir intihar dizisi başladı. Çığırından çıkmış böcek salgınları ve üstesinden gelinemez borçlarla karşılaşan birçok çiftçi, tarlaları için alınan böcek ilacını içerek kendilerini öldürme yolunu seçti (RSPB, 2001).
Modern tarım tüm dünyada yer ederken ironik bir şekilde kırsal alan insanı açlık çeker hale geldi. İş bulamayınca büyük kentlere göç etmeye başladı. Kırsal nüfus azalırken kentsel nüfus patladı. Ülkemiz bunun en iyi örneğini barındırmaktadır. Ülkemizde son 20 yılda değişik nedenlerden dolayı kırdan kente yoğun bir göç yaşanmıştır. Sonuç olarak kırsal nüfus ciddi anlamda kan kaybederken, kentsel nüfus önemli oranda artmıştır. 2011 yılı ADNK verilerine göre ülkemizdeki toplam nüfusun %76,8’i kentlerde, %23,2’si ise kırsalda ikamet etmektedir (TÜİK, 2011). Bahsedilen değişik nedenlerin doğurduğu zorlama göç çarpık kentleşmeye ve uçurum sayılabilecek refah düzeyi farklılıklarına yol açmıştır. Son yıllarda kentsel boyutta etkisi düşmeye başlayan yoksulluk, ne yazık ki kırsalda kendini gösterememiştir. Çünkü hizmet ve sanayi sektörlerinden farklı olarak tarımda çalışanlar daha yüksek bir yoksulluk riski ile karşı karşıyadırlar.
Yoksulluğun birçok tanımı yapılmış olsa bile kırsal kesim için aynı anlamı barındırmaktadır. Türk Dil Kurumu yoksulluğu; yoksul olma durumu, yoksuzluk, variyetsizlik, sefillik, sefalet, fakirlik, verimsizlik, yetersizlik olarak tanımlamaktadır (TDK, 2012). Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından hazırlanan Kırsal Kalkınma Planı’nda (2010-2013) yoksulluk; bireylerin temel ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek mal ve hizmetleri alamaması olarak ifade edilmiştir. Chang (2007)’e göre yoksulluğun kaynağı, donör ülkelerin gelişmekte olan ülkelere uyguladığı bir “merdiveni geri itme” politikasının bir sonucudur. Yoksul insan, aynı zamanda yoksun insandır.
Kırsal kesim insanı birçok açıdan dezavantajlı durumdadır. Günümüzde kayıt dışı istihdamın en yoğun olduğu yerler kırsal kesimlerdir. Çünkü kırsaldaki insanların belki de tek amacı karınlarını doyurmaktır. Kırsaldaki insanlar eğitim, sağlık, ulaşım ve diğer hizmetlere ulaşamamakta veya bu hizmetlerden çok az faydalanmaktadır. İnsanların yoksul kalmasının ana nedeni tarım değildir. İnsanlar aç kalıyor, çünkü ihtiyaç duydukları yiyeceği yetiştiremeyecek ya da satın alamayacak kadar yoksullar. Daha fazla gıda yetiştirmek, yoksulluğu kendi başına azaltmayabilir. Yoksulluğu yenmek eğitimden kırsal kalkınmaya kadar çok yönlü bir stratejiyi gerektirir. Ama tarım, yoksulların ve açların çoğunun ekonomik temelidir (Madeley, 2002).
Doğru tarım çeşidi, yoksulluğun azalmasına, gıda güvenliğine, ekonomik büyümeye ve kalkınmaya önemli bir katkıda bulunur. Tarım, örneğin istihdamda ve kırsal toplulukların kalkınmasında, gıda üretiminin ötesine uzanan faydalar sağlar. Tarımsal üretkenlikteki bir artış, büyüme ve yoksulluğun azaltılmasının tetikleyicisi olabilir. Tarımı canlandırmak, kırsal yoksulluğu önlemenin büyük bir parçası olsa da tümü değildir (IFAD, 2001). Bu nedenle başta tarım olmak üzere entegre kırsal kalkınma faaliyetlerine ağırlık verilmelidir.
Son söz...
Yıl 1996, Dünya Gıda Zirvesi iddialı ve umut verici bir karara imza atıyor. “2015 yılına kadar dünyada gıda yetersizliği çekenlerin sayısı yarı yarıya azaltılacaktır”. Bu iddialı bildirge, sınırlı olmasına rağmen memnuniyet vericidir. Hedefe yaklaşılması hali hazırda zor görünse de kafalarda bir ışık yakması açısından önemlidir. Çünkü halen yaklaşık 800 milyon insanın kronik gıda yetersizliği çektiği hesaplanmaktadır. Bununla birlikte günde 2 dolardan daha az geliri olan insan sayısının 2 milyar civarında olduğu ifade edilmektedir.
Tarih 11 Eylül 2001, Amerika ve tüm dünya şokta. İkiz kulelere yapılan saldırı sonrası 3.000 insan hayatını kaybetti. Dünyanın bütün basın yayın organları olayın her saniyesini canlı olarak yansıtıyor. İnsanlar şaşkın, Amerikalılar yasta. Yanarak acı içinde ölen vatandaşlarının yasını tutuyorlar. Bu olayın faillerini bulmak ve yaraları sarmak için derhal harekete geçiyorlar. Failler bulunmalı ve yok edilmeli derken tüm dünya haklılıklarını teyit ediyor. Ama aynı gün yani 11 Eylül 2001’de dünyanın başka yerlerinde, mesela Afrika’da, mesela Asya’da beş yaşın altındaki 16.500 çocuk yetersiz beslenme nedeniyle hayatını kaybediyor. Kimsenin haberi yok. Kimsenin kılı kıpırdamıyor. Kameralar objektiflerini başka yere çevirmiş, kalemler başka ilginç(!) şeyler için karalıyor kâğıtları. Dünya durmadı, gazeteler trajediyle dolup taşmadı ve çocukları ölenler için bir acıma dalgası yaşanmadı. Ve onların ölümlerinin nedeninden, bundan sorumlu olanların bulunup ortaya çıkarılmasından bahsedilmedi.
Ve sonraki gün yani 12 Eylül 2001. Beş yaşın altındaki 16.500 çocuk daha hayatını kaybediyor. Açlıktan ölmek, yanarak ölmekten daha az acı verici olmasa gerek. Ve sonraki gün aynı sayıda çocuk daha ölüyor, ve sonraki gün, sonraki gün…. Ve bu satırları okuduğunuz gün.
Kimse Amerika örneğinde olduğu gibi olayın faillerini bulma kaygısını taşımadı içinde, yoksulluğun nedenleri farklı karmaşık temellere dayansa da bu durum harekete geçmeyi engelleyen bir mazeret olamaz.
Eğer New York’taki vahşet beş kat daha kötü olsaydı ve her gün tekrarlansaydı, nedenleriyle başa çıkılana kadar dünya gerçekten başka şeyle ilgilenmezdi. Yetersiz beslenmeden ölen insanlar dünyanın durmasını beklemiyor, ama dünyanın kendi durumlarına daha fazla dikkat etmesini, nedenlerini bulup çıkarma ve başa çıkma kararlılığında olmasını bekleme hakları vardır. Yoksullara hizmet eden yeni bir tarım ve entegre kalkınma sistemi inşa etmek hepimizin görevidir (Madeley, 2002).

KAYNAKÇA
Chang, H. (2007) Kalkınma Reçetelerinin Gerçek Yüzü. İletişim Yayınları, İstanbul: 248 s.
DIAMOND, J. (2007). Tüfek, Mikrop ve Çelik (İnsan Topluluklarının Yazgıları). Tübitak Popüler Bilim Kitapları-173, Ankara, 610 sayfa.
IFAD (2001) the Challenge of Ending Rural Poverty. Rural Poverty Report 2001, Roma.
Madeley, j. (2002) Herkese Gıda. Çitlembik Yayınları, Ankara: 205 s.
RSBP (2001) Eat this: Fresh ideas on the WTO Agreement on Agriculture, RSPB, March 2001
TÜİK (2011) Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistem Sonuçları, TÜİK Haber Bülteni: Ankara, http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=10736, 16.08.2012.
TDK (2012) Güncel Türkçe Sözlük. Türk Dil Kurumu: Ankara. http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.502cdd4b9a6c80.36279818, 16.08.2012
Vallvé, R. (1993) The decline of diversity in European agriculture. The ecologist, March/April 1993.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sesler

Geviş Getirme