Bir Adam Vardı
Bir adam vardı. İş adamıydı. Risk almayı sevmezdi. Rahatlık bölgesini terkedince savunmasız yavru bir kediye dönerdi. Bu adamın yapacağı her şey belliydi. Her şeyi programlıydı. Her adımı düşünerek atardı. Yemek yediği lokanta, yediği yemekler belliydi. Yeni tatları denemekten çekindiği gibi yeniliğe de kapalıydı.
Bu adam bir gün yurtdışı seyahatine çıktı. Toplantılar çok yoğundu. Derken karnı acıktı. Uzun bir arayıştan sonra güvenebileceği bir restoran buldu. Restorana girdi, siparişini verdi. Lavabonun yerini sordu. Lavaboya girdi. Lavabonun kapısı bildiğimiz kapılardan değildi. Kapı sürgülüydü, yani sağa doğru sürüklenerek kapanıyordu. Adam kapıyı sürükledi, lavaboya girdi. Kapıyı kapattı. Lavabodayken bile çok düşünceliydi. Yemeğin lezzetini, toplantının öğleden sonraki kısmını düşünüyordu. Ellerini yıkadı. Kapıyı tutup açmaya çalıştı. Kendine doğru çekti ama açılmadı, dışarı doğru itti ama açılmadı. Kapı ya dışarı ya da içeri açılmalıydı. Kapı açılmadı, adam içeride mahsur kaldı. Birilerinin gelmesini bekledi. Birileri geldi, kapıyı sola doğru sürükleyerek açtı. Kapı kilitli değildi...
Bu işin sorumlusu beynimiz. Beynimiz kestirme iş yapmayı sever. Aslında tembelliğe meyillidir. Bir şeyleri yapmayı öğrendikten sonra otomatik pilota bağlar. Kapı ya içeri ya dışarı açılır genellemesini kaydeden beyin yeni kapı formatına alışmak için biraz zamana ihtiyaç duyar.
Bunu alt etmenin yolu yeni şeyler denemekten geçer. Diş fırçalarken bile bir gün sol diğer gün sağ elinizi kullanın. İşe giderken farklı güzergahlar deneyin. Bazen sol elle yazmayı deneyin (tabi solak iseniz sağ elle). Beyni rahat bırakmayın, hep yeni nöral bağlantılar kursun. Kim bilir belki bu şekilde dilini bilmediğiniz bir ülkede bir restorantın sürgülü kapısının arkasında mahsur kalmaktan kurtulmuş olursunuz.
Kaliteli düşünün, kaliteli hissedin, kaliteli yaşayın ve marka olun.
Yorumlar
Yorum Gönder