Mum Dibine Işık Vermeli Mi?
Çocuğu rahatsız olan bir anne
tedavi amacıyla bir gün bir bilgenin yanına gider. Bilge çocuğu iyice tetkik
ettikten sonra hastalığın nedenini bulur fakat anneye söylemez. Anneye eve
gitmesini ve 40 gün sonra tekrar gelmesini söyler. 40 gün dolduktan sonra anne
ile çocuğu bilgeyi ziyaret eder. Bilge " senin çocuğunun rahatsızlanmasının nedeni bal yemesidir. Bir daha bal
yemesin!" der. Bunu duyan anne şok ve sinir karışımı bir tepki ile
"Madem bunu söyleyecektin neden bizi
40 gün beklettin?" diye sorar. Bilge kişi; "Çünkü o gün ben de bal yiyiyordum. Yaptığım bir şey için başkasına
yapma demek hayat felsefeme aykırıdır. Ben de 40 günlük bal perhizi yaptım ve
şu an bal tüketmiyorum. O yüzden çocuğa bal yeme diyebiliyorum!" der.
Biraz uç bir hikaye ile başlamak
istedim. Bu felsefi yönü ağır basan ama sorgulanması gereken bir mesele. Geçen
gün arkadaşlarımla bir konu üzerinde sohbet ettik. "Göbekli kişisel gelişimci olur mu?" "Kendini aydınlatamayan bir insan sırf bilgisi var diye insanlara yol
gösterebilir mi?" Ya da "İnsanların
hayatlarını kurtaracak bilgiye sahip bir insan kendi hayatında bunları
uygulamıyorsa insanlara gerçekten yardımcı olabilir mi?" soruları
etrafında sohbetimiz devam etti. Arkadaşlarımdan biri kişisel gelişimci dışında
doktor örneğinden hareket etti. Diyetisyenler başta olmak üzere aşırı kilolu
veya sigara kullanan bir çok başarılı insan bulabileceğimi ifade etti. Mantıklı
bir yaklaşımdı. Ancak ben kişisel gelişim pazarında durumun böyle işlemediğini
ifade ettim. Yarım yamalak bilgiye sahip bir çok insanın piyasada bulunduğunu,
bunların çoğunun yol göstermekten ziyade umut tacirliği yaptığı noktasından
hareket ettim. Bu söylediklerimden sigara içen veya yemek yemeyi seven
insanların kötü insanlar olduğu anlamını çıkarmamanızı önemle rica ediyorum.
Gerçekten de günümüzün hızlı
yaşantısına kendini kaptırmış devasa bir grup var. Bu grubun içerisinde
muhtemelen siz de yer alıyorsunuzdur. Bu süreçler insanın motivasyonunu
yitirmesine, özünü unutmasına ve bir robot halinde yaşamını sürdürmesine neden
oluyor. Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisinden hareket edersek piramitin en alt
tabanında fizyolojik ihtiyaçları teminle uğraşıyoruz. Ama kişisel gelişimin
temel amacı bizi piramitin en üstüne yani kendimizi gerçekleştirme basamağına
çıkarmaktır. Ortaya çıkan kitaplar artık sizi 28 dakikada bile bir üstat haline
getirmeyi iddia ediyor. Her yeni kitabı alıp teknikleri yarım yamalak
uyguluyor, etkisini bir iki gün hissediyor ve sonra hayatın olağan akışına
kendimizi kaptırıp o kitaptaki hiç bir şeyi hatırlamıyoruz. Bu döngü her
okuduğumuz kişisel gelişim kitabında kendini tekrarlıyor.
Günümüzde eskiye kıyasla bizi
huzura erdirecek o kadar çok araca sahibiz ki en uygun aracın hangisi olduğunu
tespit etmekle tüm zamanımızı geçiriyor ve hiç bir aracı uygulamıyoruz.
Motivasyon önemli bir unsurdur. Zig Ziglar'ın dediği gibi; Bazıları motivasyonun kalıcı olmadığını söyler. Doğrudur, banyo yapmak
da öyledir. Onun için her gün yapılması önerilir. Bu noktadan hareketle
günlük odağımızı berraklaştıracak, bizi zinde kılacak kaynaklardan istifade
etmesini bilmeliyiz. Ama bu yolu bize sunan kaynakların ve kişilerin
güvenilirliğini kesinlikle araştırmalıyız. Aksi halde faydadan çok zarar
görürüz.
Hikayede bahsettiğim kadar
erdemli bir insan bulmamız zor olabilir ancak bildiklerini hayatına uygulamış,
hayat felsefesi haline getirmiş insanların sayısı azımsanmayacak derecede
fazladır. Yazımı içten bir inancın bilginin ötesine nasıl geçtiğini anlatan bir
Mevlana hikayesi ile bitirmek istiyorum.
Kalıplaşmış düşünce yapısına
sahip bir derviş düşüncelere dalmış bir şekilde bir gün bir nehrin kenarında
yürüyormuş. Birden düşünceleri bir haykırışla bölünmüş. Nehrin diğer
tarafındaki bir kulübeden zikir sesleri yükseliyormuş. Ancak bu derviş zikrin
yanlış yapıldığını duyunca bunu düzeltme ihtiyacı hissederek teknesine atlamış
ve nehrin diğer tarafında sazlıklardan yapılmış kulübeye gitmiş. Kulübede zikir
yapan dervişle karşılaşmış ve ona zikri yanlış telaffuz ettiğini ve doğrusunun
ne olduğunu söylemiş. Zikir yapan derviş teşekkür ederek susmuş. Derviş
bilgisini aktarmanın ve bir hatayı düzeltmenin verdiği rahatlama ile teknesine
atlayıp yoluna devam etmiş. Biraz ilerledikten sonra kulübeden aynı hatalı
zikrin yükseldiğini tekrar duymuş, buna sinirlenmiş ama zikir yapan dervişin
inatçı olduğunu düşünüp yoluna devam etmiş. Ancak bir süre sonra sazlıktaki
dervişin su üzerinde koşarak kendisine doğru geldiğini hayretle görmüş.
Sazlıktaki derviş "Kardeşim az önce
zikrin neresinde hata yaptığımı söylemiştin ancak ben nerde yanlış yaptığımı
unuttum" demiş. Teknedeki derviş aydınlanmanın ne olduğunun farkına o
an vararak "Bildiğin gibi söyle"
demiş.
Mesele sadece bilmek değildir. Bazen
derinden bir bağlılık dağları bile yerinden oynatabilir. Yeter ki samimi olsun.
mumun doğası gereği kendi dibine ışık veremiyor olabilir ama doğru yöntemler kulanıldığında bu sağlanabilir.Eskiden kuyu kazan insanlar kuyunun içini aydınlatmak için aynanın yansımasından faydalanırlardı aynayı güneşe tutup kuyunun dibini aydınlatırlardı ve bu şekilde aşağıda olan kişi rahat bir şekilde aydınlıkta çalışırdı.işte doğru bilgiyle aypılan işler muhteşem sonuçlar doğurur.
YanıtlaSil